16 Ağustos 2011

Maymunlar Cehennemi geri döndü



Sinema seyircisinin gönlünde yer etmiş filmlerden biri olan Maymunlar Cehennemi bilindiği gibi iki senede bir tozlu raflardan inip yine yeniden doğan, aslında oldukça yaşlı bir film. Şimdi de son Hollywood modası olan “serinin başına dönelim” tesirinde yeni versiyonuyla görücüye çıktı.

Önce biraz geriye gidelim,
Boulle'nin kitabına dayanarak Franklin J. Schaffner’ın yönettiği ilk film(1968) o yıllara göre oldukça üst düzey bir makyaj, efekt ve kurguya sahipti. Hatta film - öyle bir kitle yakaladı ki- 7 film, 2 televizyon dizisine sıçramakla kalmadı roman ve çizgi roman dünyasına da ilham oldu.

İlk filmde, bir grup astronot, uzun bir zaman yolculuğun sonunda uyanarak, yabancı bir gezegene iniş yapıyor, ancak burada adeta insan medeniyeti ile yer değiştirmiş bir maymun uygarlığı söz konusu. Astronotlardan George Taylor, insan avcısı maymunlar tarafından deney yapılmak üzere esir alınır. Bir kargaşa anında esaretten paçayı kurtaran Taylor, kaçtığı yerde(Yasak bölge) bambaşka bir gerçekle karşılaşır.
  

Serininin ikinci versiyonunda (1970) filme, haber alınamayan Tylor ve ekibin izini sürmek için ikinci bir ekip dahil oluyor. Bu ikinci ekipten sadece Brent, bir mağaraya saklanarak hayatta kalmayı başarıyor…
Serinin üçüncüsü “Maymunlar Cehennemi’nden kaçış” (1971) maymun bilim adamları Cornelius, Zira ve Dr. Milo’nun nükleer bombanın patlamasından önceki kaçışlarını anlatır. Taylor’un uzay gemisiyle zamanda geriye giderek 3955'ten 1973'e dönmeyi, yani Taylor ve arkadaşlarının yaptığı yolculuğun tersini gerçekleştirmeyi başarmışlardır. Onlar, yok olan bir dünyadan geriye kalan son canlılardır. Dolayısıyla şimdi gelecekten ve insanoğlunu bekleyen felaketten haberdardırlar. (tabi bu maymunlar için hayra alamet değil)
(1972) “Maymunlar Cehenneminde İsyan”
Cornelius ve Dr. Zira'nın oğlu Caesar, 20 yıl Sirk sahibi Armando tarafından saklandıktan sonra ev hayvanı olarak köleleştirilmek istenen maymunları o ve MacDonald'ın yardımlarıyla örgütleyerek gezegendeki totaliter rejime karşı isyan başlatır.
(1973) “Maymunlar gezegeni savaş”

Maymunlarla insanlar arasında barışı sağlamaya çalışan Caesar, General Aldo'nun bölücülüğüyle karşı karşıya kalır. Bu olay, iki maymun arasında ölümcül bir mücadeleye neden olur.

Ve 2001’e gelindiğinde ilk filmin yeni versiyonu Tim Burton tarafından yeniden çekildi. Filmi politikaya buladığı gerekçesiyle başarısızlıkla suçlanan filmin yönetmene en iyi getirisi muhtemelen eşi Helena Bonham Carter oldu (: 
Evet hiç bitmeyecek sandınız ama bitti. Açıkçası filmin hikayesini hiç bilmeyenlerin de az biraz fikir sahibi olmaları için böyle bir özet geçme gereği doğdu, yeni üniteye geçmek istemeyen tarih öğretmeni gibi bağlayalım:  “Bilenlere tekrar oldu  (:”

Şimdi yeni filme gelebiliriz.

Maymunlar gezegeni: Başlangıç(2011)

Serinin son filminde bu sefer, şu ana kadar anlatılanların da öncesine gidiyoruz. Serinin yaşadığımız dünya geçen tek filmi, insanlar ve maymunlar günümüzdeki hiyerarşideler. Hikayemizin odak noktasında, babasını iyileştirme adına kendini, Alzheimer tedavisini bulmaya adamış bir bilim adamı Will Rodman(James Franco) var. 
Rodman, tedaviyi geliştirmek için maymunlara beyin hücrelerini geliştiren bir serum veriyor.  Zeka düzeyinde ciddi bir ilerleme olan deney maymunu saldırgan tavırlar göstermeye başlayınca işler geri sarmaya başlıyor. Sonradan maymunun aslında-yavrusunu koruduğu için saldırganlaştığı- anlaşılıyor ancak, deney maymunlarının hepsinin uyutulduğu korkunç bir son ile noktalanmasını engelleyemiyor. Bu kötü sondan, yavru maymun(Caesar) Will Rodman’ın himayesinde kurtulmayı başarıyor. Ama bu karşılığı olan bir iyilik gibi… Rodman  Caesar üzerinde deneysel ilacı uygulamaya devam ediyor.

Bu defa insanlık, Rodman üzerinden -kurtarıcı olma- şapkası altında büyük riskler alıyor ve -her zamanki gibi- kontrolü kaybediyor. Filmin en büyük avantajı -her zaman benden duyamazsınız bunu-  CGI teknolojisi.  Filmin ana karakteri (CGI desteğiyle de olsa) Caesar’ı canlandıran Andy Serkis (nam-ı diğer Gollum) ise filmin kayda değer tek oyuncusu. Çizgi roman uyarlamalarından aşina olduğumuz James Franco ise “Milk”de Sean Penn’in sevgilisi Scott Smith rolüyle ve geçen sene “127 hours”daki performansıyla esas adam kimliğine geçebileceğini göstermişti. Bu filmde başrolü bir maymuna kaptırsa da, kendi payına düşen oyunculuğun hakkını vermiş diyebiliriz.


Özetle, film doğru yönetmenin ve iyi görüntü yönetmeninin elinde fena olmayan bir senaryonun ne kadar iyi olabileceğinin bir göstergesi gibi. Bu film, serideki gibi ciddi kültür çatışmasına girmeyen, tüm bunların öncesindeki bilincin hızlı gelişimi anlatan bir konuya odaklanıyor. Yani daha ziyade bilimin etiği, tabiat anaya müdahale etmenin bedelinin nasıl ödenebileceğinin ipuçlarını karşımıza koyuyor.  
Bu yazın en kaliteli filmi olduğunu söyleyebilirim
.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder