22 Haziran 2011

Hanna


Ian McEwan’ın romanından uyarlanan “Kefaret” filmi ile dikkatleri üzerine çeken Joe Wright’ın son filmi Hanna sezona hızlı giren filmlerden. Fragmanından yeni bir türe el attığı anlaşılan yönetmenin “aksiyonda neler yapıp ettiği” merak konusu.(idi)

Hikaye kısaca,
Hanna, eski bir CIA ajanı olan babası tarafından Finlandiya'nın medeniyete uzak bir köşesinde, acımasız bir katil olarak yetiştirilmiştir. 16 yaşına gelince babası onu ilk suikastını gerçekleştirmesi için bilinçli bir şekilde “yakalatıyor” ve serüven başlıyor.
Başlarda profesyonel bir katil gibi amacına yönelik hareket eden Hanna'nın, yolculuk sırasında yaşadıkları onu varoluşsal bir sorguya sürüklüyor.

Filmin Finlandiya’nın karlı dağlarda başlayan girişi, dayanıklı bir askere dönüşen Hanna’nın hayatına girişimiz, babası ile olan ilişkisi, yaşam-ölüm ile olan ilişkisi, filmin içine kısa sürede girmemizi sağlıyor, merakımızı celp ediyor; ancak Hanna yakalandığı andan itibaren olay bir anda basitleşiyor, film yer yer kovalamaca yer yer gençlik filmine bağlıyor. Kaçmasına yardım eden (hayatın güzelliklerini öğretmekle yükümlü) ailenin akıbeti, Fas'daki sadist sarışının amcanın kazancı, 
Cate Blanchett’in oynadığı ajan Marissa karekterinin derdi anlaşılamayanlar bölümüne ekleniyor. Hanna’nın başına gelenler standarda bağladıkça biz filmden çözülüyoruz.

Joe Wright’ın yeni filmi Hanna, kanaatimce Bourne tarzı gizemli bir film gibi hayal edilmiş, ama benzer derece detaylı bir senaryo elde olmadığından sonlara doğru vasatlaşmış.

Bu arada sıkılmadan izleniyor, benim diyen aksiyon filmlerine taş çıkaracak sahneler var.  
Hanna, zeka dolu ayrıntıların konuşulacağı, hafızalarda yer edecek bir kurgusu olmayan ama yaz sezonunda iyi gidecek, gideni sıkmayacak bir film. Fragmanında daha çok gerildiğimi belirtmeliyim. Eric Bana bana yeter diyenler gitsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder