10 Şubat 2010

Amelia

Orta ikinci sınıftayken tarih öğretmenimiz bize bir araştırma ödevi vermişti, tarihten beğendiğimiz bir kişi hakkında kompozisyon yazacaktık, içerik olarak da onu neden seçtiğimizi anlatacaktık. Fellik fellik orijinal bir tarihi kişilik ararken Meydan Larousse’un sayfalarından birinde bu kısa saçlı hanımı, siyah beyaz bir fotoğrafta keşfetmiştim, 1930’larda Atlas Okyanusu’nu geçen bu cesur pilot o dönemde özellikle kadınlar için büyük ilham kaynağı olmuştu. İşte benim Amelia Earhart’la tanışmam “Ben yüksekten korkuyorum ama o korkmuyor” başlığı altında yazdığım kompozisyonla başlar.

Havacılık tarihinin belki de en önemli kadını olan Amelia Earhart’ın hayat öyküsünü, Mira Nair imzalı bir filmle izliyoruz. Muson Düğünü ve Gurur Dünyası gibi filmlerini beğendiğim Mira Nair’in yönetmenliğini yaptığı film, Hilary Swank, Richard Gere, Ewan McGregor dan oluşan kadrosuyla sağlam bir yapım.

1928’de iki erkek pilotun kullandığı uçakta “yolcu” sıfatı ile Atlas Okyanusu’nu geçip büyük üne kavuşan Amelia, 1932’de aynı güzergâhı ‘tek başına’ olarak geçen ilk kadın olma başarısını elde ediyor. Tüm bu yolculuklar içerisinde Amelia, karşılıklı çıkarlarının korumak için beraber oldukları söylenen yayıncısı George Putnam(Richard Gere) ile yakınlaşıyor ve sonucunda evleniyorlar. Bu evlilik, havacılık dairesinin önemli kişilerinden Gene Vidal’in(Ewan McGregor) araya girmesiyle kısa süreli bir çalkantı geçirse de, Amelia, Putnam’ı tercih ediyor.

Kısacası Atlas Okyanusu'nu tek başına geçen ilk kadın pilot Amelia Earhart’ın biyografisini anlatan Amelia, kaliteli bir yapım. Eski fotoğraflardan, siyah beyaz videolardan yapılan birebir geçişler, dönemin kostüm ve mekan tasarımları, Swank’ın Earhart’a inanılmaz benzerliği güzel detaylar. Ancak, tarihi bir kadın biyografisi anlatan film, hele hele iyi bir bakış açısı olan bir kadın yönetmenin elinden çıkıyorsa sanırım biraz daha çok şey beklemek yanlış olmaz. Bence Earhart, ilgi çekici, enerjik, kişilikli bir kadın. Fakat film, gidişatı itibariyle özellikle Swank’ın içine sokulduğu ruh hali ile biraz kendisini durağanlaştıran bir görüntü sunuyor. Kesik kesik öykülerle anlatılan, ne uçmaya olan tutkusunu ne de hayatına giren erkeklere ne hissettiği anlaşılmayan Amelia’nın kadın hareketi içerisindeki aktif rolü, kadınlara aşılamaya çalıştığı başkaldırma gücü baltalanıyor, etkisini yitiriyor.


3 yorum:

  1. Bu yazın nefis olmuş, kalemine sağlık Simgeciğim!

    YanıtlaSil
  2. henüz izlemedim ama ne demek istediğini anladım. ne yazık ki bazı filmlerde bir şey "eksik" kalıyor. mesela Frida öyle midir... tüm katmanlarıyla çözümlemişti/yorumlamıştı yönetmen Fridayı.. (oyuncu faktörünü de atlamamak lazım tabi)
    simge.. ay negüzel yaptın yaaaa.. çok keyif alıyorum.. opuyorum!!!

    YanıtlaSil
  3. ben beğenmedim. sıkıyor ve film ilerledikçe çok bildik bir kadın biyografisine dönüşüyor.

    YanıtlaSil