30 Mayıs 2011

Kar Beyaz

Sabahattin Ali'nin kısa öyküsü “Ayran”’ın sinema filmine dönüşmüş hali Kar Beyaz minimalist yaklaşımla varlığını sürdüren film furyasının son örneklerinden.
Fotoğraf sanatçısı, Selim Güneş'in yönetmenliğinde Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmeye değer bulunan 9 projeden biri olan film; Artvin-Şavşat güzergahında ve Şavşat’ın Maden Köyü’nde çekilmiş. 


Filmin konusu, kocası hapiste olduğu için çocuklarına tek başına bakmak zorunda kalan genç bir annenin hayat mücadelesi ve bu sürecin -çocuklarına da yansıyan- bir günlük hikayesi şeklinde özetlenebilir.

Sabahattin Ali’nin kendi hikayesinde ise bu öykü biraz daha farklı. Öyküde, Anadolu’nun bir köyünde ailesinin geçimini üzerine almış küçük bir çocuğun (Hasan’ın) bir kış günü köyünden çok uzak bir tren istasyonunda ayran satmaya çalışması ve bu uğurda köye dönerken kurt saldırısına uğraması anlatılır. Hikaye son derece dokunaklı, düşündürücüdür. Dönemin zor şartlarını, yoksulluğun hudutlarını anlatan detaysız bir hikayedir. Diyalog azdır, karakterlerin öncesi sonrası belli değildir, dönem belirsizdir. Bu açıdan sinemaya aktarılabilirliği tartışılır.
Filmde ise bunların ayrı ayrı öyküsü yazılmış, dönem belli, eşin neden hapiste olduğu belli, yan karakterler var (neden öyküdeler belli değil) ha tüm bunlar çok iyi anlaşılıyor mu? Siz çok dikkatli izlerseniz yakalayabilirsiniz. Belki.

Filmin başrolünü üstlenen Hakan Korkmaz (Hasan) oldukça başarılı, rolüne iyi adapte olmuş, Sinem İslamoğlu (Anne), yoksulluğun sınırında köylü bir kadın olarak başarılı ama neden saçları doğal olmayan bir ateş kızılına boyalı onu anlayamadım.

Kar Beyaz filmi, "Beğendin mi?" sorusuna ilk 5 saniyede net bir cevap veremediğim filmlerden. Her zaman dediğim gibi görselliğin bu derece yoğun kullanımı film dinamiğinin kaybolmasına yol açıyor. 

Son söz olarak ne yazsam diye fazla düşünmeye gerek yok. Bir önceki yazım Zefir filminin son cümlesi bu film için bire bir geçerli. Aynen kopyalayalım yapıştıralım.


Zefir, Kar Beyaz, Nuri Bilge Ceylan’ı hatırlatan minimalist tarzda yapılmış filmlerden. Ağır akan sahneler, uzun planlı manzaralar, durağan insanlar, empati duyamayacağınız uzaklıkta karakterler, az diyalog, 4-5 dakikalık hareketsiz planlar… 
Bu kombinasyonlar sinema dili açısından mükemmel olabilir belki, bu konuda ahkam kesmek bana düşmez ama söylemezsem olmaz.  Ben bu tarzı sevmiyorum. Bu tarz bence biraz riskli, denge yakalanamazsa filmin temposu giderek yok oluyor ve film izleyicisini kaybetmeye başlıyor. 
Sonuçta da 80 dakikası Karadeniz belgeseli gibi devam eden filmin son 10 dakikası, tasarlanan o “şok etkiyi” yapmaya yetmiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder