28 Haziran 2010

Ondine

Hikayeye göre;
“Eşlerinden biride deniz kızı (Amphitrite) olan deniz tanrısı Poseidon’un kızı Ondine, bir savaşçıya (Hans) aşık olur. Ondine aşkı uğruna tanrısal güçlerinden “ölümsüzlükten” vazgeçer ve bu şövalye ile evlenir. Ancak bir süre sonra Hans deniz kızından sıkılır ve başka bir kadınla onu aldatır. (Ulen mitoloji de bile aynı durum aynı :) Uğruna pek çok şeyi göze alan kızının aldatılmasına kızan Poseidon, şövalyeye büyük bir ceza verir. Şövalyeyi yaşayan bir ölüye çevirir. Soluk alma yetisini kaybeder ve kalbi atmaz, yani istemsiz hareketleri ancak istemli olarak yapması gerekmektedir. Şövalye bu duruma uzun süre dayanamaz ve öleceğini bile bile uykuya dalar. Bu yüzden doğumsal merkezi solunum yetmezliğine lanet her ne kadar deniz tanrısından da gelse Ondine’s Curse (Ondine’ın Laneti) adı verilir. (Gerçi bazı yerlerde bu cezayı kızgın hanımefendinin bizzat kendisinin de verdiği rivayet edilir.)


“Sisler dönerse ve Zümrüt Ada’nın çetin güzelliği etrafında deniz "fokurdarsa" bunun bir İrlanda masalı olduğunu bilirsiniz.”


Neil Jordan'ın “İlahların Aşkı” olarak vizyona giren yeni filmi Ondine’i için, basite indirgersek, deniz kızı efsanesinin modern bir uyarlaması diyebiliriz. Syracuse (Colin Farrell), alkol problemi yüzünden eşinden ayrılmış, kendi halinde bir balıkçı. Herkes ona sarhoş olduğu zamanki haline gönderme olarak “Circus” diyor. (ses benzerliğinden dolayı sirk manasında)
Syracuse ise iki buçuk senedir ağzına içki koymamış, hayatını kendi standardına göre olabildiğince düzeltmiş. Bunun tek sebebi ise diyaliz makinesine mahkûm kızı Annie.

Film, İrlanda’nın Cork şehrinin puslu kıyılarında başlıyor. Syracuse'un nadiren dolu çektiği balıkçı ağına bir şey takılıyor. Su yüzüne çıkan şey: Çok güzel genç bir kadın. (Alicja Bachleda) Ölmek üzereyken denizden çıkarıyor onu, yüzeye çıkınca nefes almaya başlayan kadın, ürkek tavırlar sergiliyor, hastaneye gitmek istemiyor. Aslına bakarsanız kimsenin “onu görmesini” istemiyor.

Adının “Ondine” (Dalgalarla gelen) olduğunu söyleyen bu kadın, Syracuse’un yıllar önce vefat eden annesinin evinde kalmaya başlıyor. Syracuse, kızı Annie’ye onu bir masal kahramanı gibi anlatmaya başlıyor. Ancak, bir süre sonra o masala kendi de inanıyor…

Gerçekten de, denizden gelen bu misafirin anlaşılmaz bir dilde söylediği şarkı esnasında bir anda bir sürü balık tutuyor olmaları, Annie’deki gözle görülür iyileşme ve Ondine’in çevresine getirdiği şans ve mutluluk rüzgarı, bu hikayenin bir “masala” evrilmesini oldukça kolaylaştırıyor.

Filmin merkezindeki yalnız balıkçı Colin Farrell, Syracuse rolünde sadece güzel bir performans değil, Ondine’i canlandıran rol arkadaşı Alicja Bachleda’dan bir ‘hayat arkadaşı’ çıkarmış. Farrell’ın “14 yıllık kariyeri boyunca en çok sevdiği ve geri dönmek istediği karakterin Syracuse olduğu” söyleminden anladığımız kadarıyla bu film, karakter gibi kendisine de "Aşk" getirmiş görünüyor (:

Filmin müzikleri olduğu gibi görüntüleri de güzel. Sisli puslu ve karamsar atmosferden nasıl bir deniz perisi masalı çıkar derseniz, cevap için Christopher Doyle’a başvurabilirsiniz.

Masallara inanmaya başlayın…